İran'ın nükleer programının kilit isimlerinden Mohsen Fahrizade 27 Kasım Cuma günü Tahran eyaletinin Demavend ilçesine yer alan Abserd şehrinde düzenlenen terör saldırısı sonucu şehit düşmüştü.
Bu olayın ardından İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, Fahrizade'nin şehit edilmesine ilişkin bir mesaj yaynlayarak, cinayetin faillerinin kesinlikle cezalandırılması gerektiğini vurgulamıştı.
Mehr Haber Ajansı, konu ile ilgili Aydınlık gazetesi yazarı Avukat Onur Sinan Güzaltan ile bir röportaj gerçekleştirdi. Aşağıdaki yazıda Onur Sinan Güzaltan'ın Mehr'e verdiği yanıtları okuyabilirsiniz:
1- Bidiğiniz üzere İranlı fizikçi ve bilim insanı Mohsen Fahrizade’ geçen Cuma günü düzenlenen bir terör saldırısında hayatını kaybetti. Son yıllarda İranlı nükleer bilim insanlarına bir dizi terör eylemleri yapılmıştır. Siz bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İranlı bilim insanı Muhsin Fahrizade suikastının da bir kez daha gösterdiği üzere ABD içindeki bir klik ve İsrail’in, İran’a karşı saldırgan tutumu devam etmektedir.
İsrailli yetkililerin isim vermeden yaptıkları açıklamalardan ve İsrail basınının yayınlarından, söz konusu terör eyleminin arkasında İsrail’in olduğu net bir biçimde anlaşılıyor.
İran’ın içinde hangi grup ve şahısların söz konusu terör eylemine dahil oldukları sorusu ise önümüzde durmaktadır.
ABD-İsrail cephesi bu tip suikast ve terör eylemleriyle İran’ın devlet yapısı, uluslararası alandaki caydırıcılığı ve istikrarını hedef alıyor.
Fahrizade suikastının zamanlaması manidardır. Suikastın Trump’ın aksine İran’la nükleer anlaşmaya olumlu bakan Joe Biden’ın seçilmesinin hemen ardından gerçekleşmesi, İsrail’in İran’ı, ABD-AB-İran nükleer anlaşmasının yeniden yürürlüğe girmesini suya düşürecek adımlar atmaya zorlaması olarak değerlendirilebilir.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, suikast sonrası yaptığı açıklamada bu tespiti doğrulayan şu ifadeleri kullandı; “Birkaç hafta sonra baskı dönemlerinin sona ereceğini hissediyorlar ve dünyadaki şartları değiştirmeye çalışıyorlar (…) İlgili yetkililer, bu suçun yanıtını uygun bir vakitte verecektir. Halkımız, Siyonist rejimin tuzağına düşmeyecek kadar akıllı ve bilgedir.”
Ruhani’nin İsrail’e yönelik olarak sarf ettiği “birkaç hafta sonra baskı dönemlerinin sona ereceğini hissediyorlar” ifadelerinden Trump’ın görev süresinin bitişi ve Biden’ın Beyaz Saray’a yerleşeceği süreci kastettiğini anlamak zor değil.
Diğer yandan Ruhani’nin “uygun vakit” ve “tuzak” vurguları da İsrail’in ABD-AB-İran nükleer anlaşmasına dönüşü baltalamak için söz konusu kışkırtmaların içine girdiğine işaret ediyor.
Türkiye’de tıpkı İran gibi benzer kışkırtma hamleleriyle muhatap olmaktadır.
Doğu Akdeniz’de Türk gemisinin hukuksuz bir biçimde Almanya-İtalya-Yunanistan kumpasıyla durdurulması ve aranması tıpkı Fahrizade suikastı gibi emperyalist bir kışkırtma eylemidir.
Türkiye ve İran’ın bu tür saldırı ve kışkırtmalara karşı ortak tavır alması mecburidir.
Somutlaştırırsak İran’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin tezlerini destekler bir tavır alması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıması ve Türkiye’nin Fahrizade suikastı benzeri terör eylemlerine karşı İran’la beraber hareket etmesi bölgemizde emperyalist saldırı ve kışkırtmaları boşa çıkartacaktır.
2- İranlı yekililer ve bazı uzmanlar Fahrizade suikastının arkasında MOSSAD’ın olduğu kanaatinde. Sizce İsrail’ın İran’ın bilim insanlarını hedef almasının asıl sebebi nedir?
İsrail ve ABD içindeki bir klik İran’ı tehdit olarak görüyor. İranlı bilim insanları ve yetkililere karşı düzenlenen terör saldırıları bu şer ittifakı tarafından düzenlenmektedir.
İsrailli yetkililerin açıklamaları ve Siyonist basının yayınlarından Fahrizade suikastinin arkasında MOSSAD’ın olduğunu anlıyoruz.
ABD Başkanı Trump da, İsrailli bir gazetecinin suikastı olumlayan tweetini paylaşarak, söz konusu terör saldırısına verdiği desteği dünyaya ilan etmiş oldu.
ABD-İsrail cephesinin sistematik bir biçimde İranlı bilim adamlarını ve İran’ın nükleer projelerini hedef almasının altında, bölgede İsrail’i tek nükleer güç olarak hakim kılma arzusu yatmaktadır.
İran’ın nükleer projelerini hedef alanlar, İsrail’in nükleer gücü karşısında sessizdir.
Donald Trump-Netanyahu ikilisinin ilan ettiği “Yüzyılın Anlaşması” projesiyle beraber bölgeye yönelik ABD-İsrail saldırganlığı yeni bir evreye girmiş oldu.
Bu anlaşma çerçevesinde Arap halklarına İsrail’le barış dayatılırken, bazı işbirlikçi Arap yöneticiler de bu plana dahi oldular.
Diğer yandan Kudüs üzerinden Filistin mücadelesini sonlandırmak için de yeni hamlelere girişildi.
Projenin bir diğer ayağı ise Arap ülkelerini Türkiye ve İran’a karşı bir araya getirmek. Bu noktada Birleşik Arap Emirlikleri yönetiminin başı çektiğini görüyoruz. Bu projeyi bozmanın yolu, Türkiye ve İran’ın birlikte hareket etmesinin yanı sıra Arap ülkelerine yönelik diplomatik adımlar atmasından geçmektedir.
Tek başına askeri önlemler maalesef yeterli olmamaktadır. Bölgede Batı emperyalizmini dışarıda bırakacak bir biçimde diyalog kanallarının kurulmasına ihtiyacımız var. Ancak bu yolla Batı emperyalizmi ve işbirlikçilerinin bölgede beslendiği bataklığı kurutabiliriz.
3. Türkiye’de 2006 yılından bu yana ASELSAN ve TÜBİTAK’ta F-16 savaş uçakları modernizasyonu, millî tank, insansız hava araçları gibi önemli projelerde çalışan en az 9 mühendis şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmiştir. Aynı zamanda son yıllarda Tunuslu, Filistinli ve Mısırlı bilim insanlarının suikasta kurban gitmesine tanık oldu. Cinayet faillerinin doğrudan bu ülkelerin teknolojisini hedef aldığını gösteriyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Evet, Türkiye ve diğer bölge ülkelerinde de bilim adamları suikastlar, terör eylemleri ve komplolara kurban gittiler. Hepimiz farkındayız ki bu eylemlerin arkasında ABD-İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri yer almakta.
Batı, Doğu’nun gelişmesini istemiyor. Gelişme yönünde çabalayan Doğulular ise yüzyıllardan bu yana olduğu gibi Batı’nın tehditleriyle karşı karşıya.
Sadece bilim insanları değil siyasetçiler, askerler ve hatta bağımsızlıktan yana sanatçılar dahi Batı’nın hedef tahtasındalar. Batı kendi gücünün yanı sıra bölgemizdeki işbirlikçilerini kullanarak bu saldırıları düzenliyor.
Türkiye’de 2008 yılında, ABD kontrolündeki Fetullah Gülen Terör Örgütü eliyle düzenlenen Ergenekon ve Balyoz süreci esnasında pek çok asker ve siyasetiçinin yanı sıra bilim adamları da hedef alınmıştır.
Yine ABD-İsrail kontrolündeki PKK terör örgütü uzun yıllardan beri profesörleri, öğretmenleri ve bilim insanlarını hedef alan saldırılar düzenlemektedir.
Bölge ülkeleri olarak düşmanımızı iyi tanımlamalıyız ve en önemlisi düşmanla ortak yol bulunamayacağını artık fark etmemiz gerekiyor.
Bu tür saldırıları boşa çıkartmanın tek yolunun bölgesel işbirliği ve uluslararası alanda beraber hareket etmek olduğunun altını çizmek isterim.
yorumunuz